Formspring bobiler.örg Facebook bobiler.örg Twitter RSS Feed

Çocukluğumu kaybettim, hükümsüzdür!



Bugün çok ilginç bi gün…

Bugün, çok uzun bir aradan sonra (2 yıl kadar) 16 senedir yaşadığım mahalleme uğradım. Şu anda 18 yaşımda olduğum düşünülürse ayrıldığımdan beri hiç uğramamıştım. Keşke uğramasaydım..

Çok değişmiş. Aşırı değişmiş. Medeniyet gelmiş.. Ne güzel medeniyet gelmesi değil mi? DEĞİL!
Eğer bu medeniyet bizim eski lojmanı (49 yıllık bir mazisi var) bozuyorsa, kusura bakmayın ama ben o medeniyete sıçarım arkadaş!

Çok sinirliyim, üzgünüm, yıkılmış bi haldeyim. 16 sene dedim değil mi? İşte o 16 senenin yaklaşık 13 -14 yılı o lojmanda geçti. Ne güzel günler yaşadım ben orada, ne arkadaşlar tanıdım, ne olaylara şahit oldum. Neyse konumuza dönelim..

Parkı yıkmışlar. Evet evet o çocuklara hizmet eden lojmanın parkını yıkıp oradan yol geçirmişler, kamelyamızı kaldırmışlar. Buralarda ne kadar fazla anı olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Yıkılan parkın benim için bir diğer önemi de, parkı babamın yaptırmış olmasıydı. Yanlış olmasın, para falan vermedi park için. Hemen yan tarafta tonla demire sahip atölyeden getirilen demirlerle yaptırdı. Plan proje ona ait yani. O park var ya o park, benden bile büyük Kaaaç sene önce yapılmış. Ama gitti, zalim kepçe operatörleri onu kaldırıp yol geçmesini sağladılar.

Sahi atölye dedim değil mi? Onun yanında bi yol vardı, uzunca. Her yaz bisiklet yarışı yapardık. O da yoldan nasibini almış. Yolken, iğrenç bi yol olmuş! Artık atölyenin köpekleri kovalayamayacak bizi, kaçamayacağız bisikletlerimizle..

Artık lojmanımızda bir sürü faydasız güruha kurslar veriliyor, topluma kazandırılıyor. Sanki kurstan çıkıp, cepçilik yapmıyorlarmış gibi davranılıyor hepsine!! O top oynadığımız alan var ya, artık hurdalık orası. Bolca demiri var. Top oynarken topu değdirmeye korktuğumuz arabalar vardı garajlarda. Artık başka arabalar var, kafaları rahat. Hani her yaz dalga geçtiğimiz bekçiler var ya, artık onlar yok. Daha öküz bekçiler var kapıda. Hani her yaz kurumumuzun bize hediyesi olan kebap ve eğlence yeri var ya “bahçe”. Orası okul olacak, sanki bir faydası varmış gibi. Artık bahçede ki havuz olmayacak, 30 yıllık dut ağacımız olmayacak. En önemlisi çocukluğumuzun hayaleti oralar da olamayacak!

O kadar kötüyüm ki şu an, ne zaman toparlanırım hiç ama hiç bilmiyorum!!

Dediğim gibi, bugün çok ilginç bi gün

Yakalamaca



“Dur” dedim, “bırak ta seni yakalayayım”. Durmadı, istemedi yakalamamı. Kaçarken bağırıyordu “Her şeyi eline, yüzüne bulaştırdın. Sen beceriksizsin!”. Haklıydı.. Her şeyi batırmıştım, berbat etmiştim. Sevgi, arkadaşlık, mutluluk.. Hepsi gitmişti elimde koskocaman bir sıfır vardı. Net ve basit koskocaman bir sıfır.. Aslında vardı yine bir şeyler, eski mutlu günler, sevinçler, dostluklar. Fakat geçmişi nasıl şimdiye katabilirdim ki? Yok yok karar verdim, elimde koskocaman bir sıfır var. Birden kendime geldim. Bende bağırmaya başladım “Sen bana ne kadar adil davrandın ki aşağılık şey?”. Durdu, ufak adımlarla bana doğru yürüyordu. Korkmaya başladım ama kilitlenmiş gibi ayaklarım hiçbir yere hareket etmiyordu. Bedenim kaçmak istiyordu, ruhum kalıp savaşmak istiyordu. Sonunda geldi yanıma “Sana adil davranmadım mı? Ciddi misin sen?” dedi. Tedirgin ve ürkek bir sesle “Evet aynen öyle” diye karşılık verdim. Sesim daha kararlı çıkmaya başlıyordu “Hem adil davransaydın bu durumda olur muyduk?”. Kızgındı



“Salak! Salaksın sen! Her şeyi mahveden sensin baksana bir haline, yaptığın onca şeyden sonra. Daha doğrusu beceremediğin onca şeyden sonra hâla bana mı suç atıyorsun? Aşk isteyen sendin, sana çok fırsat verdim hepsinde korkup bir yerlere saklandın. Arkadaşlık istedin, sana sürüyle arkadaş verdim, seni popüler ettim hiç birini istemedin, hatta nefret bile ettin arkadaşlarından onların kuyusunu kazmaya kalktın. Mutluluk istedin, var olan bir şeyi sana nasıl verebilirim? Mutlusun zaten her istediğin oluyor, elin ayağın tutuyor daha büyük bir lütuf olabilir mi? Tamam bazı istemediğin olaylar yaşadın, kabul. Ama onlar benim elimde olan bir şey değil. Onlar kaderin işi, benim değil. Şimdi anlıyor musun? Suçlusun! Hem de çok!”.



Esaslı konuşmuştu bu sefer, ikna oluyor gibiydim. Sonra durdum “Oradan öyle mi görünüyor?” dedim. “Öyle görünmüyor, olan bu!” dedi. Artık sabrım taşmıştı ve başladım.



“Aşk istedim evet. Ama bana aşk diye gözü paradan başka bir şey görmeyen kızları çıkardın karşıma. Arkadaşlık istedim evet, popülerlik istemedim. Sen bana popülerlik verdin, ikiyüzlü arkadaşlar verdin, beni kurtların önüne attın. Ne yapmamı bekliyordun ki? Yem mi olacaktım onlara? Onları yem ederim daha iyi anladın mı? Ve mutluluk bak bu konuda bir şey diyemem bu konuda ne sen ne ben suçluyuz. Ama hatalarını örtbas etme sakın. Senden hesap sormayacağım yanlış anlama, ama şu saatten sonra bir karar verdim”



Yüzüme bakıyordu, korkmuştu. “Hayır” dedim “seni sonlandırmak benim işim değil. Bundan sonra yakalamaca oynayacaksak ben kaçacağım, sen yakalayacaksın. Tabii yakalayabilirsen”. Koşmaya başladım, bir süre sonra arkamda bir ses bana sesleniyordu “Dur! Bırak ta seni yakalayayım!”



Beni yakalamaya çalışan mı? Hayat. Evet, evet bildiğiniz hayatla konuştum, tartıştım, yakalaştım. Bir insanın her zaman hayatının peşinden koşması gerekmez, biraz da hayatını peşinden koşturması iyi bir şeydir..

Kullanma Klavuzu


Canım sıkıldı bir gün, içimde bir şeylere hükmetme isteği. Nasılda tatlı bir his, sıcak..



Bir şeylere hükmetmem lazımdı, bir şeyleri boyunduruğum altına almam lazımdı. Dışarı çıktım, baktım bir ağaç. Ağaç! Dedim. Bundan sonra benimsin, ben hangi meyveyi istersem onu vereceksin. Dinlemedi.. Üzerini bıçakla çizmeye başladım, kımıldamıyordu. Ağaca hükmedemiyordum.



Yoluma devam ettim, baktım bir araba. Araba! Dedim. Bundan sonra benimsin, ben nereye istersem beni oraya götüreceksin. Şimdi aç kapılarını. Açmadı.. Tekme attım, acı bir çığlık attı. Meğerse alarmı ötmüş. Arabaya hükmedemiyordum.
Koşarak uzaklaştım, dedim ki: Niye zamana hükmetmeyeyim? Durdum, Zaman! Dedim. Bundan sonra sen benimsin, beni hiç yaşlandırmayacaksın, öldürmeyeceksin. Olmadı! Her geçen gün daha da buruşuyordu bedenim, ölüme daha da yaklaşıyordum. Zamana kesinlikle hükmedemiyordum.



Sonra aklıma uçuk bir fikir geldi: İnsana Hükmetmek! Yok artık! İnsan yahu bu olur mu hiç öyle şey? Denemekten zarar gelmezdi ya. Gittim insana. Ama bu sefer nasıl yaklaşacağımı biliyordum. İnsan dedim. Diğerleri kötü, onlar seni incitir, acıtır. Sen bana güven sadece beni dinle. İnanılmaz bir şekilde oldu. Dünyanın en karmaşık yapılı varlığına hükmettim, mutluydum.
Sahi bir ağaç kadar olamıyor muyuz? Dolduruşlara ve itaatlere duyarsız kalamıyor muyuz?
Sahi bir araba kadar olamıyor muyuz? Onları dinlemediğimiz için canımızı yakanlara sesimizi çıkaramıyor muyuz?
Sahi zaman gibi olamıyor muyuz? Kurallarımıza sonuna kadar bağlı kalamıyor muyuz?
Neden kullanma kılavuzumuzu herkese gösteriyoruz, neden kendimizi kullandırtıyoruz?


Bunları düşündüğüm zaman bir şeyin farkına vardım. Biz insandık, zayıftık. Daha da kötüsü, yediğimiz her haltta bu zayıflığın arkasına saklandık!