Formspring bobiler.örg Facebook bobiler.örg Twitter RSS Feed

Mega Center'a İnsan Dedektörü Taktırsınlar




Geçen sene Ağustos ayılarıydı. Şimdilerde sklemediğim bir arkadaşla Mega Center’ın üst katında ki Burger King’de oturuyorduk. Tam da AVM’nin hepsine hakim bir alanda oturuyorduk. Amacımız karıya kız doymaktı.

O sırada alt katta saçma sapan bir durumla karşılaştım. İki tane deyimi yerindeyse “eşşşşşek kadar” bayan (Burada ki “Ş” uzunluğu büyüklüğü göstermek içindir. Ş=m.c.Q/t eheh) yürüyen merdivenlerden çıkmaya çalışıyordu. İlginçlik bunun neresinde diye soracak olursanız, bunu tersten yapmaya çalışıyorlardı. Bu eylemi gerçekleştirirken amaçsızca ve salyalarını saçarak gülüyorlardı. Çok eğlendikleri her hallerinden belliydi. Bütün AVM bu sabah şekerlerini izleyip gülüyordu. Güvenlikçiler tereddütle onlara doğru yaklaştıkların sözde utanmış bir edeyla bütüm AVM’yi süzüp, çekip gittiler. Ben o günden sonra bir daha gün yüzü görmedim ve her gün kendi kendime sorarım

“O metal dedektörleri taktıracağınıza, insanlık katsayısını ölçen dedektör taktırsanız daha mı iyiydi acaba?”

Açıklıyorum: SHAGGY ÖLMEDİ, KALBİMİZDE




Her yaz havanın en sıcak olduğu dönemde “Shaggy Öldü” haberleri çıkıyor. Bunun suçlusu, yalan haber ilk kez vücudumuza zerkeden şerefsizdir. Kim lan o gelsin yanıma!


Bu “asparagas haberi” ilk duyduğumda 2005 senesiydi. “Hey Sexy Lady” şarkısı yeni patlamış, TV kanallarımız göte doymuştu. Tabii bizde kanımızda ki ergenlik hormonları nedeniyle bu şarkıda coşar, sanatçısının önünde saygıyla eğilirdik. Bir gün bu şarkıyı dinlediğimizde entel arkadaşlardan biri “Olm shaggy ölmüş lan. Aşırı doz uyuşturucu almış!” deyince pek kulak asmadım. Ertesi gün okula gittiğimizde ise kızın teki yanımıza gelip “Shaggy araba kazasında ölmüş” dedi üstelik utanmadan “Sean Paul’le beraber ölmüş” dedi. Ulan hadi Shaggy neyse de SP nasıl ölürdü lan?!

O haberin çıktığı ilk bir hafta milletin derdi Shaggy olmuştu. Mahallede ki Salih abi bile Shaggy öldü diye kızının düğününü yapmadı. “Shaggy nasıl ölmüş? Cinayet mi? Arabada karakutu yok muydu?” Derken o haftanın sonunda haberin şişirme olduğu ortaya çıkmıştı da herkes rahat bi nefes almıştı. Shaggy yaşıyordu ve yeni şarkılarıyla aramızda olacaktı.

Sene 2006 olduğunda bendede ufaktan bi SP hayranlığı başladı o yaz yine “Shaggy ve SP ölmüş” haberleriyle geçti. Neyse ki bu sefer internet vardı, hemen yapıştırıyorduk cevabı. Neyse 2007–2008 seneleri aynı şekilde geçti fakat 2009 bu konuda kısırdı. Bu arada SP 2009’da tutuklandı. Tunus’ta üstünde yasal miktardan fazla uyuşturucu bulundurmaktan tutuklandı. Onu kimse demedi ama, şerefsizler.

Neyse efenim tam bitti derken bu yaz yine bu haber hortladı. Zaten ayı gelmişti. Ağustos..

Açıklıyorum:

Shaggy ölmedi lan. Ölmeyecekte.
Elvis Presley ölmemiş, bi adada yaşıyormuş
Hitler ölmemiş, bi odada yaşıyormuş
Sean Paul hiç ölmedi geçen Çarkıfelek’e çıktı lan
Kurt Cobain öldü lan ama. Yazık olmuş. Boku bokuna gitmiş
Michael Jackson’da öldü

Hadi eyvallah

Girls (Zehir Zemberek Açıklamalar)




Bilmeyen kaldı mı bilmiyorum (Hâlbuki o kadar bağırdım) ben bir sürelik tatildeydim. Tatilimin özetini başka bir zamana sakladım. Benim değinmek istediğim başka bir konu..


Benden de beklenildiği üzere kızlara değineceğim. Küçüklüğümden beri Diyarbakır’da ikamet eden biri olarak aklımda ki kız şekillendirmesi şöyledir:

* Huy bakımından 3. sınıf
* Yüz güzelliği bakımından 2. sınıf
* Aşırı şişirilmiş ego 1. sınıf


Bahsettiğim “aşırı şişirilmiş ego” aslında halk arasında ki “götü kalkık” teriminden başka bir şey değil. Fakat gerek şehre alışmanın verdiği körlük gerekse başka vilayet, kasaba görmemişlik bu durumun fark edilmesini geciktiriyor. Aslında küçüklükten beri tatile giderim fakat en son tatile gittiğimde ergenliğin başlarında olduğum için bütün kızlar bana seksi gelirdi. Evet, tatilden buralara kadar nasıl geldiğimi bende anlamadım ama asıl meseleye dönelim


İşte sonunda başka bir yere gittim ve kızlar arasında ki farkı bizzat gördüm efendim.

Güney kesimlerinde ki kızlar gerek 1. sınıf huylarıyla gerek 1. sınıf güzellikleriyle gerekse olmayan egolarıyla güzel şehrimin tipsiz kızlarını perişan ettiler.

*Arkadaş bakıyorsun hepsinin gözlerinin içi gülüyor. Seninle göz göze geldiği an sıcak ve samimi selamını çakıyor. Bunları yaparken hanımefendiliğini koruyor.

*Gel buraya bak. Gözlerinin içinde gülücük değil kankasının kuyusunu kazma planı var. Burada ki ile göz göze gelemezsin, sapık olursun, abazan olursun! Bunları bile yapamazken en saf çirkefliğini korur bizimkiler!

Bunda biz erkeklerinde suçu var tabii ki. Her gördüğün bol bacaklı, göğüslü resme “çoq quzeLshin cnm” yazarsanız. O göt tabii kalkar. Akıllı olmak lazım

Yani diyeceğim o ki:
Bizim kızlarımız ne zaman bu şişmiş egodan kurtulup o narin popolarını aşağıya indirirlerse o zaman bu kızlara erşime şansı yakalar.

Ha ben yarın öbür gün yine bi ibnelik yapıp buranın kızlarına yavşarım ama unutulmasın ki bu sadece yokluktandır :)

Öperim!


*Bu yazıda yazılanlar şehrimiz kızlarının %90'ında görülür. Bunun içinde arkadaşlarımın da olabilitesi vardır, benim sorunum değildir. Kendini şanslı %10 içinde hissediyorsan sus ve yal.. ıhım devam et! :)

Bi' susun ya !




Çok dertliyim çok! Dünya’da çok ses var, Türkiye’de çok ses var, Diyarbakır’da çok ses var, Bizim evde çok ses var. Hayır, yatamıyorum ki arkadaşım.

Ya benim bi ricam var? Saat 12.00’a kadar sussanız olmaz mı? Valla yatamıyorum bak. Kendi rızamla uyanmam lazım benim. Diğer türlü tecavüze uğramış gibi oluyorum. Hayır, şimdi diyeceksin “Tecovöz koçönölmazsö zövk almoyo bok!” Evet, bence de bok! Hadi belki gerçek anlamda tecavüze uğrasam zevk alabilirim -:b- ama sen resmen kafama tecavüz ediyorsun! Bunun neresinden zevk alayım lan ben?

Ya çok şey istemiyorum be hacı! Saat 12’ye kadar parmak uçlarınızda yürüyeceksiniz, kornaya basmayacaksınız, osurmayacaksınız vs.

Bu güzel kardeşinizi kırmamanız dileğiyle :*

( HALK: Ehehaho ne diyo lan bu gt?
- Getirin lan zurnayı penceresinin önünde çalalım! )

Ekmek arası çamur





İnsan o kadar garip bi varlık ki..

Bu sözü defalarca duyduğunuzu biliyorum. Her söylenişin ardından birbirinden farklı tespitleri de beraberinde getirir.
Peki, bu tespitlerimizi niye başkası üzerinden yapıyoruz hep? Biz de insan değimliyiz?
İnsanlar garipse kendimizi niye garip görmüyoruz ki? Egolarımızın kurbanı olmak bu kadar mı hoşumuza gidiyor?
Sahi, sabah kalkıp aynaya baktığımızda hiç pişman olmuyor muyuz? Utanılacak şeyler yapmıyor muyuz?
Hayvan haklarından dem vurup, hayvanları besliyor muyuz? Yolda bir dilenci gördüğümüzde para veriyor muyuz? Bakmayın ben hazmedilmesi daha basit şeylerden bahsediyorum. Bunların yanında o kadar iğrenç şeyler yapıyoruz ki. Peki, neden kendimizi eleştirmiyoruz?
Kendimizi eleştirmeye kalktığımızda ise ağzımızdan bi “egoizm” lafı çıkıyor o kadar. Egoizm değil mi? Bence daha da ötesi..
Neye dönüştüğümüzü çok iyi biliyoruz ama kendimize yakıştıramadığımız için açıklayamıyoruz..
Unutmayalım! Başkaları kötüyse, biz iyi değiliz. Ha herkes kötü diye bi kaide asla olamaz. Ama herkesin içinde bir yerde o şeytan vardır..

Şimdi gidip aynaya bakın. Başkalarının yaptıklarından utanıyorsanız, siz beş para etmezsiniz!
Yüzünüze yansıyan kendi yaptıklarınız utancıysa, siz dünyanın en kral insanlarındansınız!

Diyarbakır'da kız tavlamanın incelikleri





Şimdi malumunuz Diyarbakır dediğimiz yer kurtlar sofrası sadsfsgasddf yok yok ne kurdu ne hali canım! Bildiğiniz bir memleket işte. Şimdi size bu memleketin büyük sırlarından birini söyleyeceğim. Kız tavlamanın incelikleri. Söylediklerimi dikkatli dinlerseniz kızları önünüze sererim yeminle. Başlıyoruz..


Ön hazırlık: Öncelikle Facebook’ta arkadaşlarının listesinde ne kadar kız varsa ekliyorsun. Tanıyıp tanımaman önemli değil. Dışarıda popüler olabilmek için önce facebookta tanınmalısın evlat.


Ders1: Öncelikle enseyi uzatıyorsun! Bak burası çok önemli! O ense uzamazsa kızlar suratına bakmaz yavrucuğum. Sadece ense yetmez tabii saçın dik dik olacak. Ense fönlü olacak bu arada sakın gaflete düşüp kıvırcık enseyle dolaşma evlat. İlk adımı böyle tamamlıyoruz..


Ders2: Üzerinde çeşitli sahte ürünler bulunduruyorsun (4 çizgili adidas falan filan) Bu sayede tiki olacaksın ki kızlar sana baksın. Kaportanı düzelttiğimize göre bir sonraki adıma geçebiliriz.


Ders3: Cebinde 10 lirayla bütün gün Ofis’i gezeceksin. Ama para harcamayacaksın! Burası da önemli! Cebinden para giderse enseye fön attıramazsın onun için fuzuli harcamalardan kaçınıyorsun. Susarsan Anıt Park’ta suyunu içersin, acıkırsan yanındaki arkadaşlarının püsküütlerinden yersin, doyarsın. Yoruldukça da İş Bankası’nın merdivenlerinde oturursun ofisi turlamaya devam edersin.


Ders4: İşte en en en en önemlisi de bu! SANAT SOKAĞINDA TANINMALISIN!! Gerek kafeler olsun, gerek oranın simitçisi olsun. Tanınacaksın arkadaş yoksa yemin billâh vermez sana kızlar pardon çıkmaz yani :)


İşte bunları yaparsan Diyarbakır’da 2. – 3. sınıf bir kızla her zaman çıkarsın, boş kalmazsın. Ha sen diyorsan ki “Ben 1. sınıf kız istiyorum” diye o zaman şunları kafana iyi sok.


*Öncelikle o enseyi kes!
*Orijinal adidas almayı öğren (Durumun varsa)
*Beleş yaşama, bonkör ol ki kız senden hoşlansın (Durumun varsa)
* Git bi okul falan oku, it gibi gezme bütün gün. Okul derken, üniversiteyi kastediyorum.
*Oraya da kız için gitme, bilgi öğren, ufkunu genişlet.

O zaman isteklerine ulaşırsın. Buna rağmen yine 1. sınıf kızlar gelmiyorsa, o da senin öküzlüğün yapabileceğim hiç bi şey yok

Çocukluğumu kaybettim, hükümsüzdür!



Bugün çok ilginç bi gün…

Bugün, çok uzun bir aradan sonra (2 yıl kadar) 16 senedir yaşadığım mahalleme uğradım. Şu anda 18 yaşımda olduğum düşünülürse ayrıldığımdan beri hiç uğramamıştım. Keşke uğramasaydım..

Çok değişmiş. Aşırı değişmiş. Medeniyet gelmiş.. Ne güzel medeniyet gelmesi değil mi? DEĞİL!
Eğer bu medeniyet bizim eski lojmanı (49 yıllık bir mazisi var) bozuyorsa, kusura bakmayın ama ben o medeniyete sıçarım arkadaş!

Çok sinirliyim, üzgünüm, yıkılmış bi haldeyim. 16 sene dedim değil mi? İşte o 16 senenin yaklaşık 13 -14 yılı o lojmanda geçti. Ne güzel günler yaşadım ben orada, ne arkadaşlar tanıdım, ne olaylara şahit oldum. Neyse konumuza dönelim..

Parkı yıkmışlar. Evet evet o çocuklara hizmet eden lojmanın parkını yıkıp oradan yol geçirmişler, kamelyamızı kaldırmışlar. Buralarda ne kadar fazla anı olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Yıkılan parkın benim için bir diğer önemi de, parkı babamın yaptırmış olmasıydı. Yanlış olmasın, para falan vermedi park için. Hemen yan tarafta tonla demire sahip atölyeden getirilen demirlerle yaptırdı. Plan proje ona ait yani. O park var ya o park, benden bile büyük Kaaaç sene önce yapılmış. Ama gitti, zalim kepçe operatörleri onu kaldırıp yol geçmesini sağladılar.

Sahi atölye dedim değil mi? Onun yanında bi yol vardı, uzunca. Her yaz bisiklet yarışı yapardık. O da yoldan nasibini almış. Yolken, iğrenç bi yol olmuş! Artık atölyenin köpekleri kovalayamayacak bizi, kaçamayacağız bisikletlerimizle..

Artık lojmanımızda bir sürü faydasız güruha kurslar veriliyor, topluma kazandırılıyor. Sanki kurstan çıkıp, cepçilik yapmıyorlarmış gibi davranılıyor hepsine!! O top oynadığımız alan var ya, artık hurdalık orası. Bolca demiri var. Top oynarken topu değdirmeye korktuğumuz arabalar vardı garajlarda. Artık başka arabalar var, kafaları rahat. Hani her yaz dalga geçtiğimiz bekçiler var ya, artık onlar yok. Daha öküz bekçiler var kapıda. Hani her yaz kurumumuzun bize hediyesi olan kebap ve eğlence yeri var ya “bahçe”. Orası okul olacak, sanki bir faydası varmış gibi. Artık bahçede ki havuz olmayacak, 30 yıllık dut ağacımız olmayacak. En önemlisi çocukluğumuzun hayaleti oralar da olamayacak!

O kadar kötüyüm ki şu an, ne zaman toparlanırım hiç ama hiç bilmiyorum!!

Dediğim gibi, bugün çok ilginç bi gün

Yakalamaca



“Dur” dedim, “bırak ta seni yakalayayım”. Durmadı, istemedi yakalamamı. Kaçarken bağırıyordu “Her şeyi eline, yüzüne bulaştırdın. Sen beceriksizsin!”. Haklıydı.. Her şeyi batırmıştım, berbat etmiştim. Sevgi, arkadaşlık, mutluluk.. Hepsi gitmişti elimde koskocaman bir sıfır vardı. Net ve basit koskocaman bir sıfır.. Aslında vardı yine bir şeyler, eski mutlu günler, sevinçler, dostluklar. Fakat geçmişi nasıl şimdiye katabilirdim ki? Yok yok karar verdim, elimde koskocaman bir sıfır var. Birden kendime geldim. Bende bağırmaya başladım “Sen bana ne kadar adil davrandın ki aşağılık şey?”. Durdu, ufak adımlarla bana doğru yürüyordu. Korkmaya başladım ama kilitlenmiş gibi ayaklarım hiçbir yere hareket etmiyordu. Bedenim kaçmak istiyordu, ruhum kalıp savaşmak istiyordu. Sonunda geldi yanıma “Sana adil davranmadım mı? Ciddi misin sen?” dedi. Tedirgin ve ürkek bir sesle “Evet aynen öyle” diye karşılık verdim. Sesim daha kararlı çıkmaya başlıyordu “Hem adil davransaydın bu durumda olur muyduk?”. Kızgındı



“Salak! Salaksın sen! Her şeyi mahveden sensin baksana bir haline, yaptığın onca şeyden sonra. Daha doğrusu beceremediğin onca şeyden sonra hâla bana mı suç atıyorsun? Aşk isteyen sendin, sana çok fırsat verdim hepsinde korkup bir yerlere saklandın. Arkadaşlık istedin, sana sürüyle arkadaş verdim, seni popüler ettim hiç birini istemedin, hatta nefret bile ettin arkadaşlarından onların kuyusunu kazmaya kalktın. Mutluluk istedin, var olan bir şeyi sana nasıl verebilirim? Mutlusun zaten her istediğin oluyor, elin ayağın tutuyor daha büyük bir lütuf olabilir mi? Tamam bazı istemediğin olaylar yaşadın, kabul. Ama onlar benim elimde olan bir şey değil. Onlar kaderin işi, benim değil. Şimdi anlıyor musun? Suçlusun! Hem de çok!”.



Esaslı konuşmuştu bu sefer, ikna oluyor gibiydim. Sonra durdum “Oradan öyle mi görünüyor?” dedim. “Öyle görünmüyor, olan bu!” dedi. Artık sabrım taşmıştı ve başladım.



“Aşk istedim evet. Ama bana aşk diye gözü paradan başka bir şey görmeyen kızları çıkardın karşıma. Arkadaşlık istedim evet, popülerlik istemedim. Sen bana popülerlik verdin, ikiyüzlü arkadaşlar verdin, beni kurtların önüne attın. Ne yapmamı bekliyordun ki? Yem mi olacaktım onlara? Onları yem ederim daha iyi anladın mı? Ve mutluluk bak bu konuda bir şey diyemem bu konuda ne sen ne ben suçluyuz. Ama hatalarını örtbas etme sakın. Senden hesap sormayacağım yanlış anlama, ama şu saatten sonra bir karar verdim”



Yüzüme bakıyordu, korkmuştu. “Hayır” dedim “seni sonlandırmak benim işim değil. Bundan sonra yakalamaca oynayacaksak ben kaçacağım, sen yakalayacaksın. Tabii yakalayabilirsen”. Koşmaya başladım, bir süre sonra arkamda bir ses bana sesleniyordu “Dur! Bırak ta seni yakalayayım!”



Beni yakalamaya çalışan mı? Hayat. Evet, evet bildiğiniz hayatla konuştum, tartıştım, yakalaştım. Bir insanın her zaman hayatının peşinden koşması gerekmez, biraz da hayatını peşinden koşturması iyi bir şeydir..

Kullanma Klavuzu


Canım sıkıldı bir gün, içimde bir şeylere hükmetme isteği. Nasılda tatlı bir his, sıcak..



Bir şeylere hükmetmem lazımdı, bir şeyleri boyunduruğum altına almam lazımdı. Dışarı çıktım, baktım bir ağaç. Ağaç! Dedim. Bundan sonra benimsin, ben hangi meyveyi istersem onu vereceksin. Dinlemedi.. Üzerini bıçakla çizmeye başladım, kımıldamıyordu. Ağaca hükmedemiyordum.



Yoluma devam ettim, baktım bir araba. Araba! Dedim. Bundan sonra benimsin, ben nereye istersem beni oraya götüreceksin. Şimdi aç kapılarını. Açmadı.. Tekme attım, acı bir çığlık attı. Meğerse alarmı ötmüş. Arabaya hükmedemiyordum.
Koşarak uzaklaştım, dedim ki: Niye zamana hükmetmeyeyim? Durdum, Zaman! Dedim. Bundan sonra sen benimsin, beni hiç yaşlandırmayacaksın, öldürmeyeceksin. Olmadı! Her geçen gün daha da buruşuyordu bedenim, ölüme daha da yaklaşıyordum. Zamana kesinlikle hükmedemiyordum.



Sonra aklıma uçuk bir fikir geldi: İnsana Hükmetmek! Yok artık! İnsan yahu bu olur mu hiç öyle şey? Denemekten zarar gelmezdi ya. Gittim insana. Ama bu sefer nasıl yaklaşacağımı biliyordum. İnsan dedim. Diğerleri kötü, onlar seni incitir, acıtır. Sen bana güven sadece beni dinle. İnanılmaz bir şekilde oldu. Dünyanın en karmaşık yapılı varlığına hükmettim, mutluydum.
Sahi bir ağaç kadar olamıyor muyuz? Dolduruşlara ve itaatlere duyarsız kalamıyor muyuz?
Sahi bir araba kadar olamıyor muyuz? Onları dinlemediğimiz için canımızı yakanlara sesimizi çıkaramıyor muyuz?
Sahi zaman gibi olamıyor muyuz? Kurallarımıza sonuna kadar bağlı kalamıyor muyuz?
Neden kullanma kılavuzumuzu herkese gösteriyoruz, neden kendimizi kullandırtıyoruz?


Bunları düşündüğüm zaman bir şeyin farkına vardım. Biz insandık, zayıftık. Daha da kötüsü, yediğimiz her haltta bu zayıflığın arkasına saklandık!